İbrahim Tekpınar/ Kûsi - Yaşama Uğraşı

6 Nisan 2022 Çarşamba

İbrahim Tekpınar/ Kûsi





Köy, kışın kupkuru toprağın bağrının çatlayıp içinden hayat fışkıran kanlı canlı mucizelerin, olağan bir şeymiş gibi gerçekleştiği yer. 

Kırmızı toprağın bağrında sofralar doğuran, bereketli halinden pek eser kalmamış, toprak susuzluktan dudakları çatlamış gibi kupkuruydu. Kuruyan toprağın üstüne basa basa çıkan sesin ve hafif tozun nezaretinde yürüyorlardı. Ava çıkmış ilk çağ insanı gibi tedarikliydiler Üzüm koparmak için kemikten yapılma bir bıçak ki Fatih’in babasına göre “sünnet” plastik bir kova ve yine plastik bir su ibriği ilaçlı üzümler koparılıp taze taze yenirken yıkansın diye ellerine tutuşturulmuştu. Taştan surlarla ayrılmış bağların belki yüz yıllık incir ağaçlarının kenarından bağlarına varmışlardı. Badem ağacının gölgeliğine sığındılar. Badem ağacının dikilme hikayesini milyon kere de olsa yine anlattı. Babam bunu buraya gölgelik olsun diye diktiğinde köylüler bu ne? Dedi. İşte şimdi gölgesinde oturuyoruz. Eline bir sopa aldı ve kırmızı toprağın bağrını eşeledi. Eşeledikçe bir merak duygusuyla devam etti. Taze bir ağaç gibi yeni yeni ergenliğe giren halinden olsa gerek kadınlar hakkında koca koca laflar ediyordu. Köy yerinde kimin kimi sevdiğinden, dedikodulardan ve en çok evin ahırında yıkanırken izlediği komşu kızından bahsederken ağzının suyu akıyordu. Evin avlusunda suyun kaynatıldığını gördüğüm zaman anladım, onların evde ya çamaşır yıkanacak ya birileri banyo edecek. İçimdeki şeytan sanki beni dürttü. Sıcak suyu içeri o götürdü. Köyün önündeki bakkaldan dönerken gördüm. Aceleyle içeri aldı su tenekesini. Evin arka kısmındaki pencereye gittim. Pencere köylülerin camla pek işi olmadığından naylonla kapatılmıştı. Avcumda bir kuş varmış gibi hafif ve naif bir bıçakla deldim. Oturdum ve gözlerimi diktim. Üstünden attığı her elbiseyle kanımdaki taşkınlık seviyesi arttı. Kanım yerden çıkan sıcak sulara döndü. Bir bir eteği, içliği soydu. Sırtından aşağı kayan elbiselerle, beyaz teni çıktı. Bir insan teninin bu kar beyazı halini ilk onda gördüm. Anlatırken yeri baya kazdığını fark edip sanki bunu planlı yaptığını göstermek için içine su doldurdu. Küçük bir kuyu oldu. Toprak suya hasretliğini gösterir gibi cızırdayarak suyu emdi. Emerken suyun üst kısmında tuz kaldı. Su azaldıkça tuz toprağın üstündeki çamurun üstünde belirmeye başladı. Çamur tam insanın mayası gibi kaldı. O çamurdan bir kadın yaratsalar ve o kadın Havva gibi incir ağaçlarının tatlı gölgesine sığınsa, yaprak bulsa da bedenini saklasa. Uzaktan hareket eden bir şeyler göründü. Kûsî Kûsî * bak orda. Kaplumbağa evini sırtında taşımaktan yorgun argın bir halde yavaşça hareket ederken, koştu. Onu eline aldı ve kazdığı kuyunun başına getirdi. Belki su içer diye biraz daha su ekledi. Kaplumbağa kafasını saklamış tam bir taşa dönmüştü. Yere bıraktı. Yavaş yavaş kafasını çıkardı. Uzaklaşmaya başladı. Onu izledikten sonra üzüm toplamaya başladılar. Kovaya taze üzüm doldurdular. Biraz da yemek için ayırdılar. Üstüne su döküp taşın birini tabak olarak kullandılar. Yine kadınlar, yine köylü kızları. Köylüler yazları çalışıp kışları dedikodu yapıyor. Kış gecelerinde yastıkların oyalı kenarları günahlarla örtülüyor. Karanlık basmadan evin yolu tutuldu. Yolda şehirden, şehirli kızlardan ve okuldan bahsetmeye başladılar. 

Şehirde, kızlar teklif ediyormuş. Okuldan bir arkadaşım anlattı. Sınıfında şortlu kızlar var. Nah şuraya kadar! şort giyiyorlarmış. Ellerini dizinin üstüne bir karış kadar yukarı çekip gösterdi. Utanmıyorlar mı? Buğday ve hasat sonrası biriktirdiği parayla babası şehrin en kenarından bir arsa almıştı. Belki şehir gelişir de arsa bilet olurdu. Hayatlarını kurtaracak bilet. Ona kalsa taşınmaya bile niyetleri vardı ama babası şehirde yapacak işleri olmadığından gitmeyi planlamıyordu. Soranlara da “babamın, annemin mezarları burada” nereye gidebilirim? diyordu. Yavaş yavaş köyün içine doğru yaklaştıkça evin avlusunda yemek yiyen aileleri görüp uzaktan da olsa selam verdiler. Yemeğe usulen davet ve evin yoluna girildi. Eve gelince beton avluya kovayı bıraktılar. Babası kovaya bakıp üstten üzümleri inceledi. Daha ham, olmamış üzümleri getirdiği için azarladı. Aklı nerde bu çocuğun dedi. Karanlığın tam ayın altına sofra serildi. Erkekler ayrı kadınlar ayrı yemek yedi. Komşu kızı evin önündeki kuyudan su çekerken sofradakilerin dikkatini çekti. Birden herkes baktı. Sonra birbirlerine bakıp güldüler.  Yemekten sonra sıcak çaylar geldi ve asıl dedikodu zamanı başladı. Komşular her akşam olmasa da birkaç gece de bir gelirlerdi. Çay içmeye geldiler. Komşunun beyaz saçlı ihtiyarı “Aşkın Dağlarda Gezer” dizisinde kafası görünüp figüran olsa da star muamelesi görenlerden ve yine dizi ve televizyonlardaki kadınlardan bahsedildi. Üstüne soğuk sular dökülmüş üzüm ve incir geldi. Evin genç kızı ve komşu kızı ikram etti. Babasını ve büyüklerin yamacında komşu kızından yana bir bakış bile atılmadı ama beyaz teni, sırtından aşağıya akan sıcak suların uçurup kaydırdığı sabun ve kokusu burunlarına kadar geldi.


* Kûsî , kaplumbağa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder