Karalar bağlamış bir yaz günü yine...
Bir yolculuk,
Bir yol,
Ve ben...
Antep'ten geçiyorum.
Avcumun içi gibi bilirim buraların insanını.
Her doğumla biraz daha gençleşir
Her ölümle biraz daha küllenir gözlerim.
Adımlıyorum yolları,
Gökleri karışlarcasına!
Zamanın bir oyunbozan
Bayramların maziyi özleten birer armağan olduğunu,
Ve yağmurların en çok bulutlara yakıştığını
Biraz daha idrak ediyorum.
Ufak camiler süslüyor minik köyleri.
Mırralar yudumlanıyor.
Tarlalar sürülüyor.
Ayrılık türküleri yakılıyor, biliyorum.
Duyamadığım çığlıkları hissediyorum.
Düğün dernek kurulan çöllerden süzülüyor
Bedevi ezgileri.
Seviyorum bu ezgileri.
Koyun, keçi sürülerine takılıyor bakışlarım.
Memleketimin iki ayaklı koyunları geliyor aklıma;
Korkak, adanmış ve konuşkan koyunlar...
Antep'ten geçiyorum.
Yollar Adana'ya uzanıyor.
Birbirinden sıcak diyarlar.
Birbirinden ayrı, birbirinden güzel.
Neden sonra, gül bahçeleri yakışmaz
Benim heybetli Güneydoğu'mun dağlarına.
Benim Fırat 'ıma, Dicle' me
Harran'ın uçsuz bucaksız düzlüklerine
Dikenli teller yaraşır.
Hürriyet naraları yaraşır.
Yaraşır toprak kokuları
Ve de sonsuzluk kelimeleri...
Yollar bitiyor bir yerden sonra...
Ve bitişleri yolların
Ömrün bitişine benziyor.
Dilim kuruyor harman zamanlarında.
Tüneller düşüyor önüme.
Işıksız geçitler.
Geçiyorum ruhumun görşnmezliğinden!
Kendimden geçiyorum.
Kendimden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder