Hayatımın artık iyice derinleşip siyah perdenin gözlerimden akıp kalbime oradan bütün dünyamı sarmasına izin vermiştim. Evet bunu kendime yapmıştım. Bu siyah perdenin bir gün beni bu noktaya getireceğini biliyordum ve bundan asla kaçmıyordum. Bunu istiyordum bu noktaya gelmek ve noktadan sonrasını asla düşünmek istemiyordum. Benim huzurum o noktada başlayacaktı ve o an kendime sonsuza dek saygı duyacaktım.
Akşam saatleriydi evimde yalnız otururken duvarda asılı duran siyah gökyüzü posterine dalıp gitmiştim. Tamamen siyah olan poster de sadece belli başlı beyaz nokta gibi duran yıldızlara bakıyordum. İçimde birikmiş bütün düşünceleri dışa vurmak istiyordum. O kadar bıkmış ve anlamsız geliyordu ki hayat; hayatım boyunca severek zevkle izlediğim o beyaz nokta beni içine çekiyordu. Sanki o beyaz noktanın içine girsem bütün her şey bitecek ve huzuru bulacaktım. Çok derinden gelen bu duygular beni alıp götürüyordu çıkmıyordum bir türlü. Kendimi daha fazla kaybedip ortalığı kırıp parçalamadan kendime gelmeliydim ama bit türlü yapamıyordum.
O esnada zilin sesini duydum hafiften gözlerimi oynatıp ağır çıplak ayaklarımın sessiz akışı ile kapıya yöneldim. Kapıyı açınca elinde poşet ile bana bakan esmer zayıf çocuğu gördüm. Sadece; siparişiniz diyerek poşeti uzattı ve benimle göz göze gelmekten çekinircesine arkasını dönüp hafif adımlar ile uzaklaştı. On dakika önce sipariş verdiğim biralar gelmişti. On dakika o yıldızlara bakarken bir ömür gibi gelmişti bana. Oysa on dakika önce sipariş vermiş . Poşeti alıp kapıyı kapatıp bir odalı dairemin mutfak tezgahına geçtim. Biranın kapağının yemek kaşığı ile cılız parmaklarım ile zorla da olsa açmıştım. Şişeyi alıp odama geçtim ve tekrar gözüm o dalıp kaybolduğum yıldıza kaydı. Derin derine bakarken elimde bardaktan bir yudum alıp geriye doğru yavaş yavaş giderek yatağa oturdum. Gözlerimi yıldızdan zorla alıp bardağa baktım.
Bardağın altında kopan küçük parlak sarı baloncukları yer yüzünden kopup gök yüzünün derinliğine doğru uçup giden yıldızlara benzettim. Gerçekten yıldızlar yer yüzünden uçup giden ruhlar mıydı? Ben hangisiydim hala uçmamış mıydım yoksa? Yerim neresiydi? Acaba o sürekli bakıp içinde kaybolduğum yıldız benim ruhum muydu? Israrla beni mi istiyordu? İç dünyam yine bir karmaşa içine girmişti. Bir yudum daha aldım biradan ve bardağı sağ yanımdaki katlanır masanın üzerine koymam ile bir havai fişek gösterisi gibi binlerce yıldız bardağın altından kopup yüzeye doğru çıkmıştı. Gözüme çarpan notu sağ elime alıp hafif adımlar ile balkon kapısına yöneldim. İçimi hafif bir ürperti sarmıştı, iyice bir metrelik balkon duvarına yaklaşıp sırtım dışarıya dönük şekilde oturdum. Sağ elimdeki notu bırakmadan sol elimle de duvarı sıkıca tutup 19 katlı binanın 16ıncı katında hafifçe eğilerek binanın bitimi ve hemen sonrasında hafifçe eğilerek izlediğim yıldızıma bakmaya çalıştım. Evet oradaydı bütün ihtişamı ile karşımdaydı. Ne duvarda asılı olan poster ne bardaktan kopan baloncuklar hiç biri bu kadar mükemmel değildi. Alkolün de etkisi ile ruhuma işleyen huzur istemsizce ağzımın açılıp gülme benzeri bir ses çıkmasına neden olmuştu. Seslerin duyguların giderek hızlandığı anda benim yıldızımın giderek daha da parladığı gördüm biranda kendimi sırt üstü olduğu gibi geriye savurdum. Ama aşağıya doğru düşmüyordum git git gide yıldızıma yaklaşıyor ve yıldızın git gide büyüdüğünü görüyordum. Adete bütün gökyüzünü kaplarcasına büyüyordu ve beş beden tişörtüm sanki bedenimde su gibi akıyordu. Aşağı doğru gittikçe soğuk bütün bedenimi sarıyordu ve saçlarım da adeta gözlerimin önünü saran ağlar gibi kapatmaya çalışıyordu. Yıldızımın tam gök yüzünü tamamen kapatacağı anda saçlarımın buna engel olmasına öfke duyacakken bir ses duydum. Bütün vücudumun sert beton ile birleştiğini his ettim. O an yerde sabit kaldığımı o küçücük yıldızın hızlıca büyüdüğünü ve beni içine almaya geldiğini görüyordum. Işığın bütün ruhuma gözlerimi hapsetmesi ile başım sola doğru savruldu ve o esnada esmer zayıf çocuğu gördüm, henüz 13 yaşlarındaki suskun çocuktu bu. Hiç bir şeye tepki vermezdi, sanki damarlarında kan değilde buz taşıyordu. O halde donup kalmıştı. Elimdeki notu uzattım donuk adete bir ölü gibi bakarak notu aldı ve sessizce okudu;
– Merhaba ben Meryem, yıldızları çok seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder